Tuesday 26 July 2016

Mücver



2 büyük boy kabak
Taze soğan  
Yarım demet dereotu
1 çorba kaşığı zeytinyağı
5-6 çorba kaşığı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
2 yumurta
Tuz, karabiber, kırmızı pul biber


Aslında hep tüm bunları bunları karıştırıp bir santim kalınlığında tek bir parça halinde fırının kendi tepsisine yağlı kağıt sererek 170 derecelik fırında yarım saat kadar pişiriyordum ve bu tarif eski blogumuzda da vardı. Bu sefer neo-granit tavada sıfır yağla böyle ufak parçalar halinde kızarttım. Bir şekilde yapışmadı da, oldu. 

Bunun üzerine Tuğba'nın falafele yaptığı sostan hazırladım: yoğurt, limon suyu, tahin, bu defa sarımsak koymadım. Sonra bir esinle bunları üst üste dizip üzerine yoğurtlu sos, tekrar biraz daha tahin, Denizbey'in İsrail'den aldığı zahter ve nane yaprağı koydum. Kendi mücver tarifinizle de olur elbet ama şık sunumsa şık sunum, lezzetse lezzet.

Mücveri bu defa duble malzemeyle (4 kabak ve saire) yaptığım için kalanları yarın gemici böreği gibi balla ve peynirli-hardallı sandviç yaparak yemeyi planlıyorum.  

Friday 22 July 2016

O kadar yedik içtik, bir diyet demedik.

Geçtiğimiz 28 günü rafine şeker, soya, süt, buğday ürünleri yemeden, kafeinsiz ve alkolsüz geçirdim.  Dahası da var, haftanın dört günü yağsız beslendim, o dört günün ikisinde meyve bile yemedim.  Kalan üç günde de avakadodan somona, zeytinden tahine sağlıklı yağlarla neredeyse banyo yaptım. Porsiyonlarım bütün bu dönemde normalde yediğimin yarısından da azı kadardı.
Önce karbonhidrat ve meyve ağırıklı, ardından protein ağırlıklı, ardından iyi yağlarla dolu üç fazdan oluşan bu diyet metobolizma hızını arttırmayı hedefliyor. Günde beş kere, aşağı yukarı aynı saatlerde yemek yiyerek vücuduna hiç aç kalmayacağı sinyalini vermek gibi bir hedefi var.
Tabii o hiç aç kalmamak bence biraz iyi niyetli bir söylem. Bazı saatler açlıktan insanları pizza veya köfte gibi görmeye başladım. Çin yemeği diye ağlaştım.  Ama dayandım. Tatlı düşkünlüğüm olmadığı için şekeri hiç aramadım.
Benim dört, kocamın yedi kilo ile vedalaştığı bu 28 günün sonunda kendimi oldukça iyi hissediyorum ve bu diyeti önce hemen  14 gün daha, sonra da tatil ve yeme içme periyodu bittikten sonra bir 28 gün daha tekrarlayıp bütün fazla olduğunu düşündüğüm kilolarımla vedalaşmak istiyorum.
Ben aynen önerdikleri gibi bütün yemekleri dev miktarlarda pişirip porsiyon porsiyon dondurdum. Bu bana hem alışveriş yaparken, hem de haftayı planlarken kolaylık sağladı.  Bu haftayı planlarken kısmı müthiş mühim, efektif bir şekilde diyet yapmak için her gün, her oğün yiyeceklerinizi önceden planlamanız gerekiyor çünkü. Ofiste başka bir mesai arkadaşım da aynı rejimi yaptığı için birbirimizle yemek değiş tokuşu da yaptık.
Haftanın yedi günü günde üç oğün ve iki kere ara oğün yemenin, bütün bunlar için hazırlık yapmanın, dışarıda yemek yiyememenin, alkolsüzlugun zor ve sıkıcı olduğunun farkındayım. Ama bu düzen bana oldukça iyi geldi. Yine de bu rejimi geçen yıldaki iş tempomla birlikte yapmak istemezdim. Zamanlamayı seçerken sosyal hayatım ve iş tempomun sakin olduğu bir zamana denk getirmeye de çalıştım.
Özellikle de canım isterse her alıştığım yiyecekten vazgeçebilecek kadar motive olabileceğimi görmekten hoşnutum.  Bir yiyecek veya içeceğe  “bağımlı‘ olma fikri beni sonsuz rahatsız ettiği için bunu tecrübe etmekten memnundum açıkçası.
Şimdi normal hayatıma dönüş yaparken bu rejimden öğrendiğim bir takım şeyleri kullanacağım elbette.
Öncelikle mümkün olduğu kadar 5 oğün şeklinde yemeye devam etmek istiyorum. Zor olsa da, haftasonları da. Normalde haftasonları çoğunluklar büyük bir kahvaltı ve erken bir akşam yemeği yiyorduk ama bu şekilde yemeğe saldırmayacağım diye umut ediyorum.
Her sabah uyanır uyanmaz kahvaltı etmeye devam edebilirim. Normalde uyanmamla kahvaltı etmem arasında 1.5 saat kadar bir vakit oluyordu çünkü.
Hafta içi hiç kafein almadan yaşayabilirim. Haftasonu mümkünse demli bir çay içerim ama. Kahveyi zaten ağzıma koymadığım için tuzum kuru gördüğünüz gibi. Günde 10+ fincan kahveye alışık zavallı kocam ilk onbeş gün başağrısından kıvrandı.
Ofiste yanımda hep olan paketli atıştırmalıkları da artık yemeyeceğim zannederim. Üzerinde organik, raw, sağlıklı, şekersiz yazsa da içinde tonla tatlandırıcı var çünkü. Her gün, aksatmadan öğle yemeğimi evden getirebilirsem çok iyi olacak. 
Akşam yemeklerinde de, en azından sair günlerde insani porsiyonlar yemeyi becerirsem, yemeklerimin sağına soluna tadı artsın diye yağ, fındık fıstık, peynir sokuşturmak yerine sebzeye asılırsam bu iş olur mu dersiniz?

Friday 15 July 2016

Yeşil Patates Salatası

Bu tarifin aile repertuarına nasıl girdiği hakkında hiç bir fikrim yok. Yıllar önce Frankfurt’ta çok turistik bir yerde neredeyse aynı sosu yiyene kadar bunun annemin bir uydurması olduğunu zannediyordum hatta. Ama bu tarif patates salatalarının Tarkan'ı veya patates salatalarının beyaz tişörtü olabilir. Herkes onu sever, her yere uyar, herkes onu arar demek istiyorum yani. Önümüz yaz, bence siz de bir mangala, bir partiye deneyin, çok memnun kalacaksınız.

Malzemeler
2 kg salataya elverişli patates
1 – 1.5 demet taze soğan
1 demet maydonoz
1 demet nane
1 demet dere otu (hepsi ince saplarıyla birlikte kullanılabilir)
Dolu dolu 3-4 çorba kaşığı mayonez
2-3 çorba kaşığı yoğurt
1 tatlı kaşığı hardal
½ kaşık şeker
Ağız tadınıza göre tuz, karabiber, zeytinyağı
3 limonun suyu, dilerseniz yarı yarıya sirke de kullanabilirsiniz
Üzerini süslemek için minik kırmızı turplar ve zeytin

1.Öncelikle patateslerimizi kabukları ile haslıyor, soyuyor, irice parçalara bölüyoruz.  1- 1.5 limonun suyunu ve göz kararı zeytinyağını biraz tuz ile çalkalıyoruz ve patatesler daha ılıkken hemen üzerine boşaltıyoruz.
2. Mutfak robotuna yeşillikleri, mayonezi, yoğurdu, limon suyunun kalanını, şekeri ekliyor adeta smoothie kıvamına gelene kadar çekiyoruz. Eğer karışımınız çok köyü olduysa biraz şu + zeytinyağı ekleyerek açın.
3. Patateslerimizi bu canavar yeşili sosla buluşturuyor, iyice karıştırıyoruz. Patatesler ılık olduğu için sosu çekecek ve sos koyulaşacaktır.4. Mümkünse bir saat kadar salatayı bekletiyoruz. Turp ve zeytinlerle süslenebilir.