Tuesday 21 June 2016

Futbol, fiesta, sosis.

Mevsim açık pencerelerin dalgalandırdığı tülleri seyredip futbol bakma mevsimi. Kim bilir, belki siz izliyorsunuzdur, ama benim futbolla ilişkim bakmakla sınırlı. Milli marşları dinlemeyi, futbolcuların içinden yakışıklı olanı veya oğlum Şener’e benzeyen futbolcu var mı diye kontrol etmeyi, arada bir de heyecanlı bişi olursa bakmayı seviyorum o kadar.

Fakat futbolla bu mesafeli ilişkim eğlenceye engel değil. Bu yıl zannederim fırsat olmayacak ama normalde heyecanlı bir maç olunca arkadaşları davet edip hep beraber izlemeyi de pek bir severim. Öyle kalabalık bir ortama kurdana batırıp ağza atmalık tarifler yakışır. Mini çıtır sosisler bu iş için ideal. Tarifin orijinali Nigella’dan


Ben bu tarifi 500 gram kadar kokteyl boyu domuz sosisiyle yapıyorum, yanında da içine 1 tatlı kaşığı bayırturbu rendesi (Ikea’lardan edinmek mümkün) karıştırılmış mayonez veya ballı hardal ile çok güzel gidiyor.

Wednesday 8 June 2016

Beş Adımda Çakma Asya: Asyatik Soslu, Yeşil Soğanlı, Kaju Fıstıklı Biftek


Geçen sene, kendi deyimiyle ‘tabağında zıplamayan her şeyi yiyen’ kocam yılın yarısında Çin’ de yaşadı ve her gün yediği her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatarak içimdeki Asya mutfağı sevgisini pekiştirdi. Zaten çok sevdiğim bu yemekleri şimdi, onun anlattıklarından ve kendi kısa seyahatimden sonra daha sık yapar oldum. Elbette benimkiler, tamamen çakma Asya yemekleri; pek bir otantizm derdim olmadan, evi her yemek için beş ayrı şişe sosla doldurmadan, temel Asya pişirme kurallarına (her yemekte tatlı, tuzlu ekşi ve acı dengesi olması, yumuşak ve kıtır şeylerin birlikte servis edilmesi gibi) uyarak, gerisini çok sallamadan yaptığım yemekler. İşte evde, hepi topu on beş dakikada yapıp çok severek yediğim bir Asya çakması: Asyatik soslu, yeşil soğanlı, kaju fıstıklı biftek.
İnce ince kestiğim iki minik bifteği (toplam 300 gram kadar etten bahsediyoruz) soya sosu, 1 yemek kasığı fish sauce ve azıcık pirinç sirkesiyle yaptığımız terbiyede üç beş dakika bekletiyoruz. Bu arada beş, altı tane irice (buradaki taze soğanların hepsi epey kalın) taze soğanı diyagonal olarak 1 santimlik parçalara bölüyoruz. Beyazları ve yeşil sapları ayırın, yeşil sapları tavaya biraz sonra atacağız ki çıtır kalsınlar.
Etleriniz terbiyelenirken hemen kutsal Asya üçlüsünü hazırlayabilirsiniz; 1 adet çok acı biber, bir parmak boğumu büyüklüğünde zencefil ve üç diş sarımsağı ufacık ufacık, pirinç tanesi kadar doğrayın, simdi ona ihtiyacımız olacak. Bu işi yaparken wok’umuzu da ateşe oturtuyor, güzelce ısıtıyoruz. Wok epey sıcak olduğunda bir avuç kadar tuzsuz kaju fıstığını renkleri dönene kadar çevirip bir kenara alıyoruz. Çok güzel kokan kavrulmuş kuruyemişe dalmak isteyen ev ahalisini düşünerek elinizi bol tutabilir veya kajulari hayatiniz pahasına saklayabilirsiniz, orası size kalmış.
Şimdi elimizde hazır çok güzel ısınmış wok’umuz, bir de kutsal üçlümüz var. Az bir miktar ayçiçek yağını tavamıza koyuyor; hemen sarımsak, biber, zencefil ekliyoruz. Malzemeyi yakmadan, mümkün olan en yüksek ateşte söyle bir çeviriyor, yağımızı aromalandırıyoruz. Ardından ateşi iyice yükseltip etleri terbiyesi ile birlikte coss diye tavaya atıp elimizi çabuk tutarak etleri çevirmeye başlıyoruz, soğanların beyaz kısımlarını da ekliyoruz. Etlerin dışı pişer pişmez iki yemek kasığı kadar istiridye sosunu tavaya boşaltıyoruz. Simdi ateşi çok az kısıp soğanların yeşil kısımlarını, kaju fıstıklarını da ekleyebiliriz. Tüm malzemeyi söyle bir çevirip etlerin ve soğanların yapışkan sosumuzla tamamen kaplandığından emin olunca yemeğimiz hazır demektir. 
Ben bu yemeği sebzeli noodle ile yemeyi seviyorum. Sebze olarak elimin altında ne varsa kullanıyorum, genelde iri iri doğranmış kırmızı soğan, bezelye, pak choi (Türkiye’de olsam pazı kullanırdım.) ve soya filizi gibi sebzeleri wok’ta kutsal üçlü ile çevirip haşladığım noodle’lara ekliyorum, üzerlerine biraz soya sosu ve susam serpiştiriyorum. Sosu güzel çektiği ve ertesi güne de güzel dayandığı için Japonların soba noodle’ları bugünlerde favorim. Yanına da salata olarak sebze soyucusuyla uzun şeritler halinde kestiğim, pirinç sirkesi, seker ve tuz ile on beş dakikada turşulaştırdığım salatalık pek lezzetli oluyor. 
Yeni başlayanlar için kolaylık sağlayan onu yamuk wok kullanıyorum. Bununla artistik hareketler daha kolay, daha tehlikesiz. Pek çok Asya yemeği için çok az da olsa takım taklavata ihtiyacınız var. Bir wok tavaya, güzel bir spatulaya, sarımsak ve zencefil rendelemek için mini bir rendeye yatırım yapın derim. Hem ben wok tavamı zeytinyağlı pırasa pişirmekten ıspanak kavurmaya kadar kırk ayrı işte kullanıyorum, hele ağzına oturan bir tencere kapağınız da varsa her gün bile kullanılır.
Temel üçlü: Aşağı yukarı her wok yemeğine aynı üçlüyle başlıyorum; sarımsak, acı biber, zencefil üçlüsü ile ayçiçek yağımı tatlandırarak. Susam yağını kullanacaksam sadece yemeği tatlandırmak için, az miktarda kullanıyorum, fazlası bana ağır geliyor. Bunun için kutsal üçlüyü –Sarımsak olmayan ev olur mu zaten? – hep el altında tutmakta fayda var. Ufacık bir miktar zencefil aylarca duruyor ne de olsa. 
Soslar: Bunun yanı sıra birer şişe soya sosu, istiridye sosu ve Tayland usulü balık sosu ve bence yeter de artar bile. Ha bire kullanmıyorsanız bu üç şişe sos sizi epeyce götürüyor.
Ekstralar, süslemeler: Olsa da olur olmasa da olur şeyler klasmanından pirinç sirkesini bulamıyorsanız pekala elma sirkesi ile ikame edebilirsiniz. Tatlı-ekşi, acı-tuzlu ve yumuşak-kıtır dengesi için elinizin altında tuzsuz fıstık, kaju fıstığı, susam, siyah susam gibi şeyler olursa da hem yemekler daha güzel görünür, hem de daha olayın ruhuna uygun tatlar yakalamış olursunuz. 

Friday 3 June 2016

Sangria

İşte epeydir denk gelip de veremediğimiz ijki tariflerimiz. Haziran gelmiş, havalar ısınmış, sangriasız olur mu hiç? Eski Obur Sincap'ta da birkaç sangria tarifi vermiştik ama ben bu yaz yeni bulduğum bu tarifle sangria yapacağım.


1 litrelik Dikmen. Çünkü ucuz, çünkü bu işe çok uygun, çünkü zaten kendi başına sofra şarabı olarak da iyi. 2 portakalın suyu. 1 litre soda. (Club soda. Sparkling water. Akmina. Öyle bir şey. Ben sodayı evde SodaLife makineyle suya gaz basarak yapıyorum.) 1 cup brendi. 330 ml küçük tenekede Fruko ya da Sprite.


Yemekte yine oluyor da, içecekte lime yerine limon olmuyor. Ama burada limonlar süs, sıkmadım bile. Sırf hacim versin diye ekledim. Böyleyken zaten pahalı lime'ları bu işe harcamaya gerek yok. Şeftali koymuştum ama bundan sonra şeftali, çilek, mürdüm eriği gibi yumuşak meyveleri koymamaya karar verdim. Ha, belki seveni sever de, ben sevmediğimi fark ettim. Benim için elma, varsa armut kafi.

Dilerseniz tatlar biraz otursun diye 2-3 saat önceden hazırlayabilirsiniz ama o zaman sodayı ve gazozu sangriayı servis edeceğiniz vakit ekleyin ki gazı kaçmasın. Ben o gazlı tadı seviyorum. Buz da ekleyin.


Böylece kışın Esse'den aldığım bu sebili nihayet kullanabildim. Yandakiler de yumurta salatalı kanepeler. Onların da tarifini başka bir postta vereceğim. 

Thursday 2 June 2016

Brezilya'da Market Alışverişi


Yurt dışında market gezmeyi sevenler derneği kursak epey kalabalık oluruz diye tahmin ediyorum. Böyleyken Brezilya ve Meksika’daki marketlere dair görüşlerimi yazmak istedim. Ne de olsa, oralarda bir ev alışverişi yapmak durumundaydım. O yüzden yurt dışına çıktığımızda kurcaladığımız niş ürünlerle kalmayıp sebzesine, süt ürününe kadar bol bol inceleme fırsatım oldu. Her iki ülkede de otelimize yürüyüş mesafesinde çok büyük birer market vardı. Önce Brezilya’yla başlayayım ve bu yazı fazla uzun olmasın diye önce bu ülkeyi anlatıp Meksika’yı bir başka yazıya saklayayım.
Pao de Açucar adındaki bir zincir marketten alışveriş yapıyordum. Brezilya marketlerinin benim için en büyük sorunu ürünlerin üzerinde İngilizce açıklama yazmamasıydı. Portekizce sözcüklere göz alışkanlığım olmadığından ve üstüne İngilizce’nin Brezilya’da sanıldığı kadar yaygın konuşulmadığını katarsak neyin ne olduğunu çoğu kez anlayamadım. Bu durumda çoğu kez markette gözüme İngilizce bilebilecekmiş gibi gelen beyaz Brezilyalılara yanaşıp “O ne, bu ne, bu var mı? Bu yoğurt mu, krema mı?” falan diye sormak durumunda kaldım. Yani bu durumda Brezilya marketlerinde herhangi bir ürün kadar, beyaz Brezilyalı da aradım diyebilirim. Her zaman olmasa da, çoğu kez İngilizce bilene rastlayıp bir cevap alabildim ve hepsi de gayet sevecenlikle yardımcı olmaya çalıştı. Bu ürün üzeri okuyamama sorununu en çok süt ürünleriyle yaşadım çünkü hangi ürün yağlı, hangisi yarım yağlı, hangisi yağsız hiç anlayamadım. O bildik renk kodlamasının geçerli olmadığı bolca ürün vardı. Bir kere tutturduktan sonra almaya devam ettiğim ürünler de oldu, yeni ürün denemek istediğim için ne, nedir diye baştan sormak zorunda kaldıklarımda. Süt ürünü demişken şunu da ekleyeyim, onlarda da kefir gibi bir şey var. Ve Danone gibi büyük mandıralar sanıyorum asıl parayı bizden değil, buralardan kaldırıyor. Çeşit çeşit ürünleri öyle sıra sıra uzayıp gidiyordu.
Brezilya’da kaldığımız odanın mutfağı araç-gereç olarak çok yetersiz olduğundan ve odaya kahve makinesi ve bir bıçak daha dışında başka bir şey getirtmeyi başaramadığımızdan, açıkçası orada ben pek yemek yapmadım. Adeta haşa kızlı-erkekli olmayan bir öğrenci evindeymişiz gibi salata, makarna, omlet, paket çorba ve peynirle yaşadık ya da zaten yeni şeyler denemek istediğimizden dışarıda yedik.
Bu arada Sao Paulo dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olduğundan, aynı pahalılık market için de geçerliydi. Gerçi meyve, sebze, peynir gibi ürünler çok ucuzdu. Ama yalnızca onlar ucuzdu. Market markası makarna bile altı lira civarındaydı, en çok buna şaşırdığımdan aklımda bu kalmış.
Brezilya’da limon olmamasını ve salatalarda lime tadını başta çok garipsedim ama kısa sürede alıştım ve sonrasında misket limonuna kol gibi para bayılmamanın tadını çıkardım. Şaşırdığım bir diğer şeyse, expat’ın bol olduğu bir bölgede olmamıza rağmen ne marketin içinde, ne de civardaki kitapçılardan İngilizce tek bir dergi bile satılmamasıydı. Ucuza Hello külliyatı düzerim derken büyük hayal kırıklığına uğramıştım.
Onun dışında koca bir demet nane, dereotu veya maydanoz almak yerine bunların azar azar ama bir arada satıldığı tek paketlerden aldım. Doğranmış karışık salata, rendelenmiş havuç paketleriyle çabuk salatalar yaptım. Kimi zaman yanında reçelle de satılan, dilimlenmiş şarküteri ve peynir tabakları çok pratikti. Zaten orada da açıktan mezeler, hatta yemekler satılıyordu. Çoğu kez bunları denedik. Bir gün de hepsi o kadar da ucuz olmayan bin bir çeşit egzotik meyveyi toplayıp denedik. Kimini sevdik, kimini sevmedik ama alışkın olmadığımdan, hiçbiri sonrasında yokluğunu hissettiğim şeyler olmadı.
Bunlar dışında şimdi hatırlamaya çalıştıkça aklıma markette bolca dondurma, sorbe, donmuş yoğurt çeşidi olduğu geliyor. Dilim olarak da satılan donmuş pizzalar, boş pizza tabanları, Brezilya tatlıların satıldığı market içi pastane ve fırınlar, benim dil sorunu yüzünden hiç faydalanamadığım kasap ve balık reyonları da oldukça genişti.
Markette ve eczanede satılan şampuandan güneş kremine her türlü kozmetik ürünü ya bizimle aynı fiyattaydı, ya da daha pahalıydı. Çoşamadım. Alkol ürünlerine gelince, açıkçası Brezilya’da eve neredeyse hiç içki almadığımdan pek bilemiyorum. Brezilya’da Yeşilaycı olmadım tabii. Rio’da festival zamanı gerek sambadromda, gerek sokakta satılan biralar sanıyorum beş liraya denk geliyordu. Eh, o hesapla ucuz işte. Markette satılanı daha da ucuzdur mutlaka. Bizde bira markaları sponsoru oldukları etkinliklerde bile o paraya satmıyordu birayı. Dikkat ederseniz, cümleyi büyük bir üzüntüyle –di’li geçmiş zamanda kurmak zorunda kaldım.

Neyse, kasada paketlemeye yardım eden elemanlar burada da vardı. Bir de her seferinde vergiye dair bir şey soruyorlardı. Ne cevap verilmesi gerektiğini öğrenmiştim ama şimdi hatırlamıyorum. Neticede Brezilya marketlerinde vergimizi de şakır şakır ödedik.

Ortaya Karışık

İşte bir takım denemeler, efem. İlki tatlı patates. Ahmet daha önce yediğimizi söylese de, ben hatırlamıyordum. Sevmezsem diye araya normal patates de karıştırdım. Tatlı patates için yorumum sanki plantain ile yapılan tarifleri mutlaka muz ile de yapalım kastırmacası gibi. Ha, yine de yedim mi? Yedim. Neticede bugüne dek neyi yememişim? Ama bu filmin devamını çekmem. Tarife şuradan ulaşabilirsiniz. Bu tarifi anam babam işi düz patatesle kullanırım.   


Fırın yemeği! Güneşte kurutulmuş domatesli tavuk. Buyurun, tarif burada. Kısmetse artık başka bir gün sağlıklı oluruz diye yanına hemen bastım beyaz pilavı. Çok güzel bir yemekti. Tarifte şu gibi değişiklikler yaptım; ölçülerde kafama göre takıldım. Hindistan cevizi sütü midemi bulandırdığı için onun yerine krema koydum. Tariftekinin aksine yağ içindeki domatesleri yıkayıp kullandım çünkü güneşte kurutulmuş domateslerin kuru olanlarını pek sevmiyorum. Sarı soğan dediği şey ise bizim her yemeğe kullandığımız soğanmış meğer.


Güzel, sağlıklı bir sabah kahvaltısı. Yulaflı-çavdarlı Alman ekmeğinin üzerine beyaz peynir, avokado, keten tohumu. Bunu geçenlerde beslenme uzmanı Ceren Yavuz'un Instagram hesabında görmüştüm, hemen denedim. Avokadolu, bir de sütlaçlı kahvaltılar beni inanılmaz mutlu ediyor. 


Pinterest'de görmüştüm; sağlıklı atıştırmalık. Muz dilimlerinin arasında fıstık ezmesi var. Sonra biraz buzdolabında bekletiyoruz. Ben şaşırıp buzluğa attım, sonra biraz çözülsün diye sabredemeyip takır tukur yedim. Bunlara hele bir de böyle oyuncaklı kürdan falan batırılırsa çoluğun çocuğun da hoşuna gider diye düşündüm. Ayrıca fotoğrafta size muzlu kompozisyon da yaptım, klimakterik meyveyi-sebzeyi bir arada resimledim, beğendiniz mi? Muzlu kurulama bezi H&M Home. İlk defa Ikea'nın süper ucuz kurulama bezleri dışında bir şey aldım; hem gayet emici, hem de kesinlikle çok daha hızlı kuruyor. Sırf muzlu ve muz da benim en sevdiğim meyve diye aldığım bu kurulama bezinden performans açısından çok memnun kaldım ve sonra yine muzlusundan birkaç tane daha aldım. 13 lirayken indirimde 5 lira olmuş zaten. Ayrıca Ahmet'in bunları fanfinifon görüp her dökülen şeyi (kağıt havlu yerine) Ikea bezlerle yaptığı gibi bunlarla silmediğini de fark ettim. Allahım, artık susmak istiyorum, bir insan kurulama bezi hakkında ne kadar konuşabilir? Acıklı bir tabloya şahit oldunuz, sayın seyirciler.  


Avokadolu-nohutlu salata. Avokado benim canım, nohut en sevdiğim bakliyat, e içinde beyaz peynir de var. Tabii ki muhteşemdi. Tarif şuradan. Konserve bakliyat hiç kullanmam, bu tarifte de kullanmadım. Evde lime olmasa elbet limonla yapardım ama vardı ve lime koydum. Lime benim için Brezilya'daki otel odasının mutfağı demek. Brezilya'da limon olmadığı için başta salatadan çorbaya her şeye lime sıkmayı garipsemiştim. Bari ben de yakında Brezilya'da market alışverişi yazımı koyayım.