Tuesday 31 May 2016

Uydurma Mercimek - Makarna Salatası

Bu tarif Gülşen'in, yazısını da o yazdı. Bakliyatlı, makarnalı, peynirli salataları ya da eldeki malzemeleri bitirmek adına kafadan hazırlanan salataları - Deniz'in tabiriyle temizlik salatası diyebiliriz - çok seviyorum, bu salatayı da yakınlarda hemen yapacağım. Teşekkür ederiz, Gülşen. ;)

Obur Sincap sahnesinde bana da yer verdikleri için sevgili Müge ve Deniz'e çok teşekkür ediyorum öncelikle. 

Bu haftanın ortasında Köyceğiz'e gideceğim için haftalık alışveriş yapmadık, dolayısıyla bu salatanın temel motivasyonu malzemesizlikti. Çöpe gitmesini hiç istemediğim maydanoz ve dereotu vardı evde, bir de ne zamandır mercimekli bir salata yapmak istiyordum. Gel gör ki evde kırmızı mercimek varmış, yeşil yerine. Anneme sordum, mercimek itiraz edecek değil ya salata olmam diye, dene bakalım dedi. Ama eriyebilir diye de uyardı. Öyle olunca (bir de evin beyi de yiyeceği için biraz daha hacmi çok olsun istedim) içine makarna da eklemek gerekti.

2 avuç kırmızı mercimek (Yine anneme sordum, kişi başı bir avuç yeterli dedi. Tabii ki evde olsaydı asıl niyetim yeşil mercimek kullanmaktı.)
Çeyrek paket makarna (Evde olsaydı kesme erişteyi tercih ederdim.)
Ezine peyniri (veya sevdiğiniz farklı peynir türleri, ama bence kaşar değil mesela)
Maydonoz
Dereotu
2-3 kornişon turşu (küp küp kesilmiş)
Hardal
Zeytinyağı
Limon

Mercimekleri 10 dk haşladım ama iyice erimesin diye biraz diri bıraktım, makarnayı da keza aynı şekilde. Gerisi de güzelce karıştırmaca. Hardal sevmeyenler için belki soya sosu güzel bir opsiyon olabilir ama biz o hafif hardal tadını çok beğendik ve yakıştırdık.

Obur Sincap'ta konuk olacağımı bilsem fotoğrafını da çekerdim gel gör ki 5 dakikada sodayla lüplettik.

Tatil öncesi dolap temizleme dönemlerinde ya da aşırı sıcak yaz akşamında kolay bi seçenek olabilir. Bir de birayla güzel gidermiş gibi geldi bize.

Friday 27 May 2016

Çin'de Market Alışverişi


Şangay’da kısa bir süre kalsam da market alışverişi yapmaktan geri durmadım. Elli kilometre ötemdeki Almanya’da bile büyük bir mutlulukla market gezerken kendimi nasıl tutabilirdim ki? Kocam da benim gibi marketsever olduğu için uzun uzun çeşit çeşit market gezdik. Şangay’da eve yakın iki tür market vardı; biri Çinlilerin alışverişini yaptığı, Hollanda standartlarına göre dev, Çin’e göre minik bir Tesco, bir de yabancıların alışveriş yaptığı, ithal ürünlerle dolu City Shop.
Her iki markette de pek çok temel ihtiyaç malzemesinin üzerinde İngilizce açıklamalar vardı, Heyecan verici olan çeşit bolluğuydu, çeşitli meyve göreceğimi biliyordum mesela ama otuz bin çeşit pirinç, noodle, bir duvar dolusu tofu cinsi görünce bu Asya mutfağının bir derya deniz, benim daha çook yolum olduğunu bir daha anladım. Şaşırmadım ama, noodle, pirinç derken abartmış marketler ekmek konusunda epey zayıftı. Bir takım Avrupa reçetelerine göre yapılmış ekmekler aldık ama hiçbiri tam da olmamıştı.
Elbette her Asya ortamları akla geldiğinde konusu açılan yılanları, kurbağaları ve çeşitli böcekleri gördüm. Bütün bunların Tesco’da satılıyor olması beni ilk başta güldürse de, hoşuma da gitti. Bunun yanısıra, kasap bölümünde bizim Hollanda’da sadece özel dükkanlarda bulmaya alıştığımız ilginç et kesimleri, sakatatlar, paçalar, beyinler ve hayvan kelleleri, pişmiş ve çiğ halde bulunuyordu.
Kuruyemiş ve kurutulmuş meyve stantlarının (Bu stantların büyüklüğü ufak bir dükkan kadardı bu arada.) önünde kendimden geçtim diyebilirim. Onlarca çeşit baharatla tatlandırılmış kuruyemişlerden, kurumuş lychee'den kurumuş kaktüs meyvesine kadar çeşitlerin olduğu kuru meyvelerden yaptırdığım karışık paketlerle buradaki arkadaşlarımın aklını aldım. Ayrıca Çinlilerin kendilerine has, neredeyse bir yıl bayatlamayan, gıda boyasıyla renklendirilmiş tuhaf kurabiyeleri de çok rağbet gördü burada. Susam helvası gibi olan şekerlemeler de. Bir de kabuk tarçın, yıldız anason, biber gibi baharatlar ve ona yakın çeşit kurumuş çiçek ve yeşil çay alarak döndüm eve, hem çok enteresan, hem de çok ucuzlardı. Bu alışverişten öyle memnun kaldım ki, geçtiğimiz aylarda kocam bir daha Çin’e gittiğinde tekrar sipariş verdim.
Biz de, Mügeler'in Brezilya’ da yaptığı gibi bir gün bütün merak ettiğimiz meyvalardan azar azar alarak deneme yaptık. Hayatımda hiç görmediğim 'salak' isimli meyveyi de böyle tattım. Çok şık bir ayakkabı/çanta gibi görünmesine rağmen tadında çok iş yoktu bence. Ama yıllar evvel Pekin’ de de şekerlemesini yiyip tadına doyamadığım hünnapı öyle sevdim ki dönerken bolca götürdüm. Daha ilginci, diğer bildiğim meyveler bile bizim burada yediklerimizin technicolor versiyonları gibiydi. Sentetik aromaların tadının niye öyle olduğunu Çin’de anladım desem yeridir, Çin’deki meyvelerin tadı aynen öyle yoğun çünkü. Mandalinalar bizim mandalinalardan çok daha kokulu ve tatlı, mangoların çok farklı bir tat derinliği var, adeta durian'a yaklaşan, soğansı ama çok lezzetli bir tat. Sebzeler güzel, çeşitli ve ucuzdu, özellikle onlarca çeşit lahana ve brokolinin arasında burada yaşasam neler neler pişiririm diye düşündüm. Sonradan gittiğim bir kapalı sabit pazarda ise harika beyaz patlıcanlar ve pembe domatesler gördüm. Hani bizim bir türlü kıyıp da pişiremediğimiz, çiğ yediğimiz pembe domateslerden, hemen biraz aldım elbette.
Kozmetik ürünleriyle çok ilgilenmeme rağmen almam mümkün olmadı, markette gördüklerimin çoğu cilt beyazlatma ürünleriydi çünkü. Yine de birkaç tane şu bütün ürünün bir ıslak mendile yedirilmiş olduğu, maska benzeyen cinslerden maske aldım ve Hollanda’ ya gelince o maskelerin Asya göz yapısına uygun şekilde küçücük göz delikleri açılmış olduğunu fark edince çok eğlendim.
Fiyatlara gelirsek, ben dünyanın market alışverişinde en pahalı ülkelerinden birinde yaşadığım için fiyatlar bana çok ucuz geldi. Ama yabancıların çoğunlukla gittiği City Market’teki Alman fırınında ekmekler Hollanda’ya göre bile pahalıydı, haliyle hepsi ithal olan peynir ve tereyağı da. Son yıllardaki bebek mamalarındaki melamin skandalından beri özellikle Hollanda mali bebek mamaları çok popüler olduğu için bu malları markette çok pahalıya gördüm, açıkçası içim acıdı. Sadece zengin insanların çocuklarını sağlıklı besleyebilme lüksüne sahip olduğu, gelir adaletsizliği ile dolu bir ülkede şanslı bir konumda olmaktan dolayı biraz utandım. 
Son olarak, Çin’deki marketlerde iş gücü bol olduğu için herhalde, kasaların ucunda bekleyen ‘paketleyici’ ler vardı. Bu insanlar sen alışverişini öderken el çabukluğu ile iki dev gibi plastik poşeti iç içe geçiriyor (Hollanda’da markete markete götürmek adettir, yoksa parasıyla poşet almak zorunda kalırsın.) ve müthiş bir el çabukluğu ve beceri ile bütün alışverişini ‘torbalıyor’. İşte buna -korkunç çevre düşmanı olduğu için kendi torbalarımı getirerek- alışabilirdim sanırım.

Monday 23 May 2016

Ev Yapımı Granola

Nigella Lawson’un yeni serisi Simply Nigella’da ne kadar kolay olduğunu gördüğümden beri granolamı kendim yapıyorum.

Biz genelde granolayı sadece yoğurtla yemiyoruz, akşamdan soya sütüyle ıslattığım yulafın üzerine çıtırlık versin diye de biraz ekliyoruz.  Ben bir seferde dev bir miktar yapıp ağzı sıkı kapanan kavanozlarda saklıyorum. Benim yaptığım miktar bizim evde aylar içinde tüketiliyor. Siz dilerseniz miktarı yarıya indirip öyle deneyebilirsiniz.

Ayrıca ben mevsimlere göre, elimdeki bitirmek istediğim malzemenin cinsine göre eklemeler yapıp çıkarıyorum. Kışın yaptığım versiyonunda kuru vişneler, badem, ceviz ve tarçin varken, yazlık olarak limon ve lime kabuğu ve hindistan cevizini düşündüm mesela.

Bu granola ekşiyen meyvelerle crumble yapacaksanız da çok faydalı oluyor. Crumble hamurunu biraz daha az yap, yerine biraz bundan ekle, olsun sana basit ve çabuk bir tatlı.



Benim kullandığım temel granola tarifi şu:

500 gram yulaf
1 çay kaşığı tuz
1 çorba kaşığı tarçın
1 çay kaşığı muskat
250 gramlık hazır bir paket içinde aldığım Omega Mix – içinde kabak çekirdeği, ayçekirdeği, iki ayrı tur keten tohumu ve susam var.
1 avuç kadar elimde olan herhangi bir fındık fıstık (eskimiş, az kalmış ıvır zıvırı bitirmek için ideal)
100 gram kadar zeytinyağı (lütfen çok iyi cins bir zeytinyağını, sızmayı falan buna harcamayın)
3 çorba kaşığı bal
3 çorba kaşığı agave şurubu

Veya;

Yukardaki malzemelerin hepsi (tarçın hariç) + hindistan cevizi, limon ve lime kabuğu rendesi.
İsteğe bağlı olarak kurutulmuş meyveler

Yapılışı:

1. Fırını 150 dereceye getirin.
2. Derin ve büyük bir fırın tepsisinde yulaf, bahatlar, tuz, bütün tohumlar ve yemisleri karıştırın.
3. Zeytinyağı, bal ve agave surubunu da ekleyip bütün ıslak malzemeyi kuru malzemeye yedirin.
4. 30 – 45 dakika kadar fırınlayın. Arada gözünüz üzerinde olsun, zaman zaman bir kaşıkla malzemeyi karıştırıp her tarafının eşit olarak renk almasını sağlamanız gerek.
5. Tüm malzeme altın sarısı bir renk aldığında fırından çıkarın, iyice soğuduğundan emin olmadan kavanozlamayın.

  Eğer hindistancevizi ve limon kabuklu versiyonu yapacaksanız bu iki malzemeyi granolanıza ancak fırınlandıktan sonra ekleyin. Limon kabuğunu fırınlarsanız yanar.

  Meyve kurusu ekleyecekseniz fırınlamamanızı öneririm.  O meyveler fırında sertleşiyor ve yemesi pek zevkli olmuyor.

Friday 20 May 2016

Bir Nevi Banana Split

Şu bloga ait bu tarifi Pinterest'te görüp denemeye koyuldum. (Bu arada o blogtaki pek çok tarifi çok beğendim, önümüzdeki günlerde de deneyeceğim.) Tezcanlılık ettiğimden pek çok şeyi usulüne uygun yapmadım. Neticede linkteki fotoğraflar kadar güzel görünmediklerinin farkındayım ama bu haliyle de çok lezzetli bir kahvaltılık, atıştırmalık oldu. 

* Tabii ki ben de banana split dish denen şeylerden yoktu. Ama azmetsek, sanmıyorum ki Beşiktaş'taki züccaciyelerde bulamayalım.  
* Dondurulmuş çilekli yoğurt yerine dondurulmamış, normal yoğurt kullandım ama içlerine çok şeker koydukları için zaten hazır meyveli yoğurt yemem. 
* Meyve olarak frenk üzümü ve geçen seneki vişne liköründen kalan vişneleri kullandım. Yakında kendi çileklerim olacak galiba, bir dahakine onlarla yapacağım. 
* Granola için MLife'ın ballı-bademli granola barını kırıp kullandım. Dennis the Menace bizlere yakında granola tarifi verecek.   



İşte netice. Biz çok sevdik, keyifle yedik. Bu filmin devamı daha çok çekilir.

Thursday 19 May 2016

Tofu sadece vejetaryenler için değildir.

Etrafta bir veganlık tartışmasıdir gidiyor. Etsiz Pazartesi (Meatless Monday) neredeyse hepimizin kanıksadığı bir olay haline geldi. Öte yandan modern diyetlerin çoğu bize aldığımız protein miktarına dikkat etmemizi de söylüyor.

Egeli kocam zaten et arayan bir insan değil. Önüne bakliyatı ,sebzeyi ve balığı koyarsam bir ömür eti köfteyi aramaz. Ama ben aslında gizli bir etoburum.  Benim için bu iş zor. Bıraksanız her gün yumurta yiyebilirim ama tavuk etini uzun zamandır neredeyse hiç yemiyorum. Balığa ulaşımım da eğer pazara gitmezsem çok sınırlı ve o balıkların içerdiği ağır metal oranlarıyla da ilgili endişelerim var. Peki ben o gereken proteini almak için ne yiyeceğim Allah aşkına?

İşte tam da bu noktada tofu ile geç ama etkili bir barış yaptım. Eskiden tofu benim için yılda iki kere Çin’e gidersem orada ortaya gelen yemeklerin içinden çıkınca yediğim, tatsız ama kabul edilebilir bir sünger parçasıydı. Mesai arkadaşlarımdan birinin beni taze yapılmış tofu ile tanıştırması ile düzenli olarak yer, hatta tofu sever oldum.  Taze tofuda bence markette satılan paketlenmiş versiyonundaki eskimiş ve acımış tad yok, onun için de lezzetli bence.

Tofu bizim evde en çok çorba ve salatalarda ek malzeme olarak kullanılıyor. Öncelikle fazla suyunu iyice çıkardığım ve küp küp doğradığım tofuyu sriracha, susam yağı, 2 tatlı kaşığı demirhindi püresi (tamarindepasta), susam taneleri ve soya sosu ile yaptığım sosa şöyle bir buluyor ve fırında dışarısı kitir, içi yumuşak olana kadar pişiriyorum.

Sonra o pişirdiğim küpleri pirinç eriştesi ve sebzeler ile hazırladığım öğle yemeği salatalarında veya güzel bir et suyu/ sebzeler ve çavdar eriştesi ile hazırladığım çorbalarda ek malzeme olarak kullanıyorum.

İsterseniz aynı tofu küplerini başka wok yemekleri yaparken et yerine, veya karides ile karıştırarak da kullanabilirsiniz. Eğer aynı sosa buladığınız tofuyu küp küp değil de uzun şeritler halinde keserseniz Vietnam usulü spring roll’ların içine de kullanabilirsiniz.  En az tavuk kadar versatil bir ürün yani.
Belki marketti tazeydi fazla uzatmadan siz de bir denemek istersiniz. Ne idüğü belirsiz tavuklar yerine, en azından salatalar için bir alternatif olur en azından.


Taze, neredeyse beyaz peynir gibi görünen bir kalıp tofu.


Birkaç kat mutfak havlusuna sardığım tofunun üstüne ağırlık koyuyorum ki fazla suyunu iyice çıkarabileyim.

Demirhindi püresi köyü renkli olduğu için tofuların dışı yanık gibi görünüyor ama yanık değiller.


Çok güzel bir fotoğraf olmasa da tofu, pirinç eriştesi, biber, havuç ve kişnişli öğle yemeği salatam.



Aynı şekilde pişmiş tofuları da kullandığım, ıspanaklı ve mantarlı Miso çorbası dememem.  Oldukça lezzetli olmuştu.

Wednesday 18 May 2016

Versatil Yemek Chili


Chili malzemesi bol bir yemek. Bakın, burada her şeyi adeta sabah kuşağında yemek programına çıkacakmış gibi hazırladım. Bildiğiniz tencere yemeği, bildiğiniz kuru fasulye. Konserve bakliyat kullanmadığım için mor fasulyeyi bir gece önceden ısladım, sonra düdüklüde pişirdim. Zeytinyağı, soğan, sarımsak, kıyma (istemeyene kıymasız da olur), kırmızı biber, mısır, rende domates, bol salça, birkaç jalepeno biberi turşusu ve çorba kaşığı suyu, tuz, karabiber, kırmızı biber, yenibahar, kimyon, çay kaşığının ucuyla köri. Ufak bir parça bitter çikolata.  

Ben bol baharatlı, bol acılı seviyorum. Chipotle bulabilmişsem, Meksika'da 3 liraya aldığım şeye burada 13 lira vererek onu kullanıyorum. Klasik tencere yemeğinde önce soğanları zeytinyağında pembeleştiriyoruzla başlayıp devam edemeyeceğim. Ama neye dikkat edebiliriz? Domates rendesi/püresi çok abartmayalım çünkü koyu ve bulamaç bir kıvam istiyoruz. Bir süre sonra kısık ateşte tencerenin ağzı açık yarım saat, kırk beş dakika kadar pişiriyorum. O sırada yemeğe suyunu çektiriyoruz. Chili versatil bir yemek; bunun üzerine çedar rendelersiniz öyle yersiniz, tacoya doldurursunuz, quesadilla'ya harç yaparsınız.     


Bakın ben burada mangalda quesadilla yaptım. Alüminyum folyo ısıtılırken yemeğe değmemesi gereken bir malzeme ya, bir dahaki sefere araya yağlı kağıt koyup folyoya öyle saracağım. Aslında bunca sarıp sarmalamamın sebebi peyniri, harcı akarsa endişesi ama isterseniz direkt mangal ızgara telinin arasında da pişirebilirsiniz. 

Tuesday 17 May 2016

Trifle; kat kat tatlı.

Bu sene yurdumuz trifle ile tanışıyor, sayın seyirciler. Öztürkçesi de kat kat tatlı. Kat kat puding, kat kat dondurma, kat kat anything. Yeni çizkekimiz, yeni tirAmisumuz hayırlı olsun. Bu vesileyle ben de hemen yeni çıkan şu ürünü denedim. Ürünü boş geçmedim; hemen kendimce kedi dili, muz, çikolata da ekledim.


Kakaolu pudingi ocakta pişiriyoruz ama muzlu pudingi sadece sütle çırpıyoruz.


Küçük kaplarla uğraşmadım, büyük servis kasesinde hazırladım. Güzel oldu, deneyenler de sevdi. Ama tabii şurada tarifini verdiğim trifle bence çok daha güzel ve şekil.


Sunday 15 May 2016

Öğlen+Akşam Yemekleri

Geçtiğimiz hafta Ahmet iş seyahatindeyken, bir de yalnız başıma ne yediğimi belgeleyeyim dedim. Evden çalıştığım için öğle yemeklerimi de evde kendim hazırlıyorum. Eve söyleyebileceğim şeyler sınırlı, zaten dışarıda tırı vırı yemeyi de sevmem. Bol yağlı, içeriği belirsiz, malzemesi kalitesiz şeyler bu yaşımda bana artık dokunuyor. Bir gün yesem, ikinci gün cidden yiyemem; midem yanar, karnım ağrır.   


Pazartesi quesadilla yapıp yedim çünkü bir gün önce bir tencere chili yapmıştım. İçi hazır olunca hemen böyle bir şey yaptım ve tüm yalnız yemeklerimde adetim olduğu üzere bilgisayardan bir şeyler izleyerek yedim. Burada Mr. Selfridge izliyorum; bakınız ex-Leydi Mae.


Akşam gazpacho yaptım. Wasa'nın üzerine beyaz peynir, yumurta, maydanoz koydum. Game of Thrones ekibinin 2014'te katıldığı Comic Con panelini seyrettim.


Salı öğlen yine quesadilla yedim. İşim çok olduğundan, oyalanmak istemediğimden Mr. Selfridge'in final bölümünün yarısını izledim. Akşam Deniz Bey'in bu hafta tarifini verdiği bu havuç salatasını yerken diziyi de bitirdim. Yalnız böyle istikrarlı dizi görmedim, yapımda emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Dört sezon boyunca ne büyük keyif verdiler, ne insana eziyet oldular. Ben dekor, kostüm, zamanının adetleri için izledim, o konularda istediğimi aldım.

Deniz Bey'i de tebrik ediyorum, böyle şahane bir salatayı keşfettiği için. Fıstık konusunda ise kendisine katılıyorum. Ayrıca ben tahin koyduğum yemeklere, tahin zaten çok yağlı olduğu için zeytinyağı koymuyorum.


Çarşamba öğlen çok işim vardı, yemek arası veremedim. Çalışmaya devam ederken komşunun getirdiği tatlı desem değil, tuzlu desem değil ama şahane kurabiyeleri beyaz peynirle yedim.


Akşam daha önce tarifini verdiğim şu yumurtalı-pestolu sandviçi yedim. Leo'nun Ellen'a çıktığı programı izledim. Leo'nun bu sefer Oscar almasına elbet ben de çok sevindim ama bu Oscar beni düşündürdü de. Leo, Reverend için belli ki çok büyük zorluklar çekmiş, vejetaryenliğine rağmen çiğ etler yemiş falan. Üstüne üstlük hikayesi de çileliydi. (Ben o dönem kuzey ormanları ve Kızılderililer'e taktığım için filmi çok keyifle izledim.) Fakat bence Leo'ya Oscar benim sırf çıktığı sene üç kez seyrettiğim The Wolf of Wall Street'teki rolüyle verilmeliydi. Ha, onu da geç, sırf o Daisy ile kuzeninin evinde seneler sonraki ilk buluşmasındaki o aşırı heyecanlı ve gergin hali, üstüne Plaza Otel'de Leo'nun oynadığı Gatsby karekterinin kendisinin oynadığı karakterin içinden sinirle fırlayan o gerçek hali için bile Leo'ya Oscar'ı verirdim ben. Bu sahneler muhteşem sahnelerdi. Piiuuu....


Perşembe öğlen mor lahanalı, acı biber turşulu, makarnalı salata. Sırf kendime hazırladığım bu tip salatalara herhalde son bir senedir hiç zeytinyağı koymuyorum. Başta bu işi çok garipsemiştim, şimdi çok alıştım. Limon ve nar ekşisi bana yetiyor. (Bu dediğim yeşil salatalar için geçerli değil.) Beyaz peynirin üzerinde Ikea'nın sattığı şu kızarmış çıtır soğanlardan var.


Akşam spiral rendeyle hazırlanmış pestolu-yoğurtlu kabak makarnası. Üstüne birazcık ceviz. Duruma fazla iyimser yaklaşmışım, bir saat koştuktan sonra hazırladığım bu yemek beni kesmedi. Dokuz, on gibi dayanamayıp o saatte yememek için hemen ton balıklı makarna hazırladım. Bir nevi puttanesca; domatesli hazır makarna sosu, közlenmiş biber, zeytin, ton balığı. Doydum.



Cuma öğlen yine çok işim vardı. Öğle molası verecek vaktim yoktu. Yine bilgisayar başında granola barla bir kase yoğurt yedim. Akşam Ahmet geldi, Pizza Lokal diye yeni açılmış bir yerde pizza yedik.  Senede sanırım sadece 2-3 kez pizza yiyorum, pizzada aradığım tat çok belli, son altı senedir yaptığım şeye devam edip İstanbul'da bir daha Miss Pizza dışında bir yerde pizza yememeye ant içtim.

Wednesday 11 May 2016

Tahinli, Çıtır Nohutlu Havuç Salatası




Yayınlandığı ilk gün okuyup ben bunu yaparım diye işaretleyip denemek için taa iki sene beklemişim ve büyük hata etmişim. Ben ettim, siz etmeyin, illa ki deneyin. Mangal mevsimine girerken böyle bekleyince bozulmayan, patates ve makarna salatasına alternatif, biraz doyurucu bir salatayı denediğime çok sevindim.

Benim başka bir hatam da havuçları spiralizer ile doğramam oldu. Siz iyisi mi tarife sadık kalın ve havuçları rendeleyin, o şekilde sosu daha iyi çekecekler. Ayrıca evde maydonoz vardı, hangi akla hizmet maydonozunu koymamışım, onu da bilmiyorum. Dalgınlığıma geldi herhalde.

Benden sonra tarifi deneyen Mügebey 20 dakikada nohutların çıtır olmadığını söylese de ben 250 derece fırında 20 dakikada gayet iyi bir netice aldım. Nohutların üzerine ayrıca zahter de serptim. İsrail’den o kadar zahter taşımışım, bu sene belli ki herşey zahterle pişecek. Bir büyük konserve kutusu nohut benim kullandığım kadar havuç için çok fazla geldiği için ertesi gün artanlarını çerez gibi yedik. Lezzetliydi.


Son olarak tarifteki antep fıstığı, bence tamamen lüzumsuz. Ama sizin elinizde çok fıstık var veya o tadı çok seviyorsanız ekleyin elbette.