Tuesday 30 August 2016

Viyana, Slovakya, Polonya


İstanbul'da şinitzel maceram Ahmet'in tavuk şinitzellerini tırtıklamaktan ibaret olsa da, Viyana'daki tabii ki dana şinitzel yedim ve bayıldım. Yalnız benim Ahmet'in yirmi sene Viyana'da yaşamış abisinden aldığım patates salatası tarifim bu lokantada yediğimden on kat başarılıydı ki zaten masadakiler de bu konuda bana katıldı. Biradan anlamıyorum; ayrıca bir bardağıyla insanı tıkayan ağır biralar içmeyi de sevmiyorum. Sanırım basit bir Pilsner'ciyim. Burada ise aklıma Sound of Music müzikalini getirdiği için buğday birası Edelweiss ısmarladım. İçimdeki lise korosu galeyana geldi; "Bakın, bunun şarkısı da vardır," deyip "Edelweiss, edelweiss, every morning you greet me, small and white, clean and bright, you look happy to meet me..." diye başladım. Ama kimse ne filmi, ne şarkıyı biliyordu. Cık cık cık.

Adet yerini bulsun diye Cafe Sacher'de Sacher Torte de yedik. Neyse ki bu meşhur pastanın pastanede sıra beklemeden ayak üstü yiyebileceğiniz, bir lokmalık versiyonu da varmış. Çikolata delisi Ahmet'in bile önceden "eh" diye bahsettiği şey hakikaten de "eh" çıktı. Apfelstrudel çok daha güzel bir şey bence.

Viyana'dan Bratislava'ya geçtik ve burada ilk akşam Tuna kıyısında Dunajsky Pivovar diye -aynı zamanda 'botel' olarak da hizmet veren- büyük bir teknede yemek yedik. İçki fiyatlarını görebilelim diye menünün fotoğrafını çektim. İstanbul'da bir kadeh vasat kokteyl 40 TL, orta kalite bir kadeh viski 50 TL civarında. İçkinin lüks tüketim ürünü sayılmasına üzülüyorum. Fakat boş mezar bulunca yatmıyorum; o gece canım çekmediğinden hiçbir şey içmedim.




Bir takım turşular ve marine domuz pirzola. Yemeklerin niye insan porsiyonu yok? Evde yediğim iki, hadi bilemedin üç kalem pirzola. Tabağa bak, sanki aslan doyuracaklar. Hoş, bu benim siparişim değil zaten. Lokantaya geldiğimizde akşam dokuzdu, ben sadece başlangıçlardan yedim ve Ahmet'in pirzolasının tadına baktım. Burada çok güzel yemekler yedik; ben tüm gece Nirvana tarzı nostaljik müzikler çalmalarını ve tuvaletteki tek ortak havluyu da kayda değer buldum.  


Bratislava'da Kolkovna diye bir Çek lokantasına gittik. Böyle turşusu, peyniri, sosisi, ekmek üzeri sürmelik ufak tefek atıştırmalıkları çok seviyorum. Şu fotoğraftaki şeyin bir adı var aslında, bilahare öğrenip yazayım. Biralar güzeldi. Ayrıca Hruskovice'nin değişik çeşitlerini bulunca onları da denedik. Bence en güzeli yine armutlusu.


High Tatras dağlarının alkolü yüzde 17 ila 72 arasında değişen çay bazlı şnapsı. Dağda sabah ısınmak için kahve yanında birkaç tanesini denedim, acayip güzel bir şey bence. 


Göl kıyısında tavuk suyuna sebze çorbası ve Slovakların zincica dedikleri kefir çünkü yemek yemekten, yemek denemekten yoruldum. Midem için basit ve öngörebileceğim bir şeyler yemek istedim. 


Bunu bir büfeden aldık. Kızarmış hamur üzeri smietana gibi bir ekşi krema, bolca sarımsak ve (başta sandığımın aksine peynir değil) bayırturpu rendesi. Yanında birayla yedik. Şahane bir şeydi. Pişiyi bir de böyle deneyin.


Dağda pirogi yedim. Üzerine ekşi kreması, frenk soğanıyla, domuz pastırmasıyla falan nefis bir yemek bu. Bundan daha güzeli ise bence bryndzove halusky. Tüm tatil boyunca galiba üç kere yesem de, bir kere bile fotoğraf çekmemişim. Yaşasın tüm mantı çeşitleri.  


Polonya, Zakopane'de oscypek peyniri yedim. Sokakta küçük tezgahlarda adım başı bu peynirden satılıyordu. Reçeli az şekerli olduğundan güzeldi de, peyniri bitirmedim. Hollanda işi füme peynir dışında füme peynir sevmediğime kanaat getirdim. Polonya'da en sevdiğim votka Zubrowka'yla coştum.

2 comments:

  1. of of of. hepsi ayrı ama o pişi neymiş öyle yav

    ReplyDelete
    Replies
    1. Pişinin gayet yapılable oluşu bana ümit veriyor.

      Delete