Yazmayalı iş
hayatına zavallı bir dönüş yaptım. Bu dönüş mutfağıma çeşitli şekillerde
yansıdı: “Yemek pişirmek
mi, o da ne?” Bari başından söyleyeyim de rahatlayayım. Evimde artık haftada
belki üç gün doğru dürüst yemek pişiyor, kalan günler geçiştiriliyor. Pazar
günü dolaba bir zeytinyağlı, bir çorba, bir de tencere yemeği koyarsam havalara
giriyorum diyeyim, gerisini siz anlayın. Durmadan hazır yemek eskiden utanç
kaynağıyken şimdi bir de utanmadan Çarşamba Pizzası, Taco Friday gibi havalı
isimler bile taktım. İyice pişkinim.
“Çin mi dediniz?
Bayılırım.” Artık çok da yeni olmayan işim sayesinde yolum Çin’e daha çok
düşüyor ve ağırlıklı olarak Çinlilerle çalışıyorum. Son iki yıldır kendi
mutfağımda da daha çok Asya yemekleri pişiyor. Mesela eski eğlence konum tofu
artık kaçtığım değil, özellikle yediğim bir şey haline geldi. Yani, daha Asyalı
tariflere hazır olun.
“Ah canım, o bana
dokunur.” Biliyorsunuz artık gıda hassasiyeti olmayan su bile yok. Ben de her yeniliğe
tuzla koştuğum için hassasiyet uydurdum. Yeni hassasiyetlerimizin zerre kadar
tıbbi dayanağı var mı? Elbette ki yok. Sözün kısası mümkün olduğu kadar
patatessiz ve sütsüz/yoğurtsuz beslenmeye çalışıyoruz ve bundan oldukça
mutluyuz. Soya sütü ve karabuğday unundan yapılma beşamel kulağa acayip gelse
de pekala da oluyormuş. Karabuğday pilav da. Kinoalı, mercimekli biber dolması
da. Ya da ben kendimi kandırma konusunda bir dünya markasıyım. Yani, acayip
malzeme ikamelerine de hazırlıklı olun. Ya da siz canınızın istediği gibi
düzeltin benim önerilerimi.
Yarın ilk
tarifimi fotoğraflamayı, öbür gün de yayınlamayı umuyorum. Yemek pişirmeye çok
da alışık olmayan bir arkadaşıma biftek pişirmeyi ve basit bir-iki sebze
yemeğini göstereceğim. Umarım sizin de işinize yarar.
Son olarak,
Sinco, seni çok özlemişim be.
welcome back gozum, cok heyecanliyim okuyacaklarim icin!
ReplyDeleteSilgi, öyle deme, utanirim. Arada yorumlarla düzelt/ aydinlat bari.
ReplyDelete