Öyle herşeylerin habire ‘düdüklüye’
atıldığı bir evde büyümedim. Annem
düdüklü tencere kullanmazdı. Ayrıca
düdüklü tencereleri netameli ve tehlikeli de bulurdu. Bunun üzerine çocukken en
sevdiğim kitaplardan biri olan Pofuduk’un ana karakteri olan Pofuduk’un o
güzel yüzünü patlayan düdüklü tencere ile yaktığını da unutamadığımı düşünecek
olursanız konuya uzaklığımı tahmin edebilirsiniz.
Kocam ise daha evliliğimizin ilk gününden beri düdüklü
tencere aşkı ile yandı tutuştu. Sonuçta nihayet bu yıl emeline kavuştu da bir
tencere edindik. İki değişik büyüklükte tencere olması daha pratik geldiği için
biz WMF'nin şu modelini seçtik. Zaten WMF param oldukça bütün mutfak araçlarımı upgrade
etmek isteyeceğim kadar sevdiğim bir marka.
İlk başta çok korksam da hemen alıştım. Artık tenceremle
nefis bir takımız. Bakliyattan gayri, etli fasulye yemeği mi? Onbeş dakika.
Kuzu incik haşlama? Yarım saat. Haşlanmış mısır? On dakikada tabakta. Pancar
turşusu için pancar haşlamak mı? Yirmi beş dakika. Ve en önemlisi, nihayet yemeklerim, çorbalarım doğru dürüst
yapılmış et suyu, kemik suyu gördü.
Niye bunca yıldır bu kadar ertelemişim hiç anlamadım.
Buharını dikkatle çıkarırsanız korkacak birşey yokmuş. Hala kapağı açtığımda
tamamen ezilmiş fasulyeler görür müyüm diye endişeler yaşasam da klavuzuna
dikkat edince bir sorun çıkarmıyor. Tencere yemeği seviyorsanız ve/ya çocuğunuz varsa, vaktiniz yoksa ve
hala düdüklünüz yoksa ilk fırsatta alın derim.
Deneyimli düdüklü tencereciler, (kısaca düdükçüler dememek
için zor tutuyorum kendimi) siz başka neler yapıyorsunuz tencerenizde?
No comments:
Post a Comment