Monday 8 February 2016

Düdüklü ve Ben - veya How I stopped worrying and loved the bomb.

Öyle herşeylerin habire ‘düdüklüye’ atıldığı bir evde büyümedim.  Annem düdüklü tencere kullanmazdı. Ayrıca düdüklü tencereleri netameli ve tehlikeli de bulurdu. Bunun üzerine çocukken en sevdiğim kitaplardan biri olan Pofuduk’un ana karakteri olan Pofuduk’un o güzel yüzünü patlayan düdüklü tencere ile yaktığını da unutamadığımı düşünecek olursanız konuya uzaklığımı tahmin edebilirsiniz.

Kocam ise daha evliliğimizin ilk gününden beri düdüklü tencere aşkı ile yandı tutuştu. Sonuçta nihayet bu yıl emeline kavuştu da bir tencere edindik. İki değişik büyüklükte tencere olması daha pratik geldiği için biz WMF'nin şu modelini seçtik. Zaten WMF param oldukça bütün mutfak araçlarımı upgrade etmek isteyeceğim kadar sevdiğim bir marka.

İlk başta çok korksam da hemen alıştım. Artık tenceremle nefis bir takımız. Bakliyattan gayri, etli fasulye yemeği mi? Onbeş dakika. Kuzu incik haşlama? Yarım saat. Haşlanmış mısır? On dakikada tabakta. Pancar turşusu için pancar haşlamak mı? Yirmi beş dakika. Ve en önemlisi, nihayet yemeklerim, çorbalarım doğru dürüst yapılmış et suyu, kemik suyu gördü.

Niye bunca yıldır bu kadar ertelemişim hiç anlamadım. Buharını dikkatle çıkarırsanız korkacak birşey yokmuş. Hala kapağı açtığımda tamamen ezilmiş fasulyeler görür müyüm diye endişeler yaşasam da klavuzuna dikkat edince bir sorun çıkarmıyor. Tencere yemeği seviyorsanız ve/ya çocuğunuz varsa, vaktiniz yoksa ve hala düdüklünüz yoksa ilk fırsatta alın derim.

Deneyimli düdüklü tencereciler, (kısaca düdükçüler dememek için zor tutuyorum kendimi) siz başka neler yapıyorsunuz tencerenizde?

No comments:

Post a Comment