Sunday 30 October 2016

Rusya: St. Petersburg

Moskova'dan sonra St. Petersburg'u da yazayım ve bu Rusya faslı bitsin istedim.


Moskova'dan St.Petersburg'a hızlı trenle gittik. Bundan bir önceki sözüm ona hızlı tren maceram İstanbul-Ankara arasıydı; acıkınca da tek alternatif ayıboğan büyüklüğünde ıslak ekmek arası streç filmin altında büzüşmüş domatesli sandviçti. Rusya'da ise hızlı trende havyarlı krep, somon yiyip prosecco içebiliyorsunuz. Hoş, krep sevmem, burada beni krebe yok yere bir şans daha tanırken görüyorsunuz.        


Moskova'da bizi en etkileyen yer Cafe Pushkin iken St. Petersburg'ta da Belmond Grand Hotel Europe'un içindeki L'Europe Restaurant oldu. Ne olur ne olmaz diye, buraya iki ay önceden rezervasyon yaptırmıştım. Cuma akşamları bale gösterisi, Cumartesi akşamları caz dinletisi var. Burada şahane bir gece geçirdik. Şansımıza garsonumuz da çok iyiydi. Yani şöyle diyeyim, adam bize garsonlukta zirveyi gösterdi. Ve sanırım o da bizi sevdi çünkü bize devamlı Imperial Collection Gold votka ikram etti. Restoranın spesyali Egg in Egg dedikleri yumurta içinde trüf mantarlı çırpılmış yumurta ve Oscietra havyarı. Şahane bir şeydi. Beef Strogonoff da şahaneydi. Başka ne yediğimizi üzerinden bir seneden fazla geçtiği için hatırlayamıyorum ama tatlılar es geçilebilirdi, onu hatırlıyorum. Bu lokantadan güle oynaya çıktığımızda dışarıda hava hala aydınlıktı ve çok mutluyduk. 


 Burada da çanta için puf vardı. Bu olay çok matrak bence.


Üç sabah aynı yerde kahvaltı ettik: Kazan Katedrali'nin karşısındaki Market Place; çünkü otele yakındı, çeşit boldu ve çok lezzetliydi. Her sabah yeni bir maceraya atılamadım, öngörülebilirlik ve kolaylık istedim. Burada bir sabah böyle sütlaç gibi, muhteşem bir yulaf lapası -kasha- yedim. Pirinç ve karabuğday lapaları da vardı. (Karabuğday lapası aynı zamanda Soldier's Porridge diye de geçiyor.) Fotoğrafa bakılırsa bir sabah da bol dereotlu ekşi krema ile havuçlu patates püresi yemişim. Çok güzel, sevimli bir yerdi.



Son gecemizde Vodka Museum'la iç içe Russian Vodka Room No.1 adındaki lokantaya gittik. Pelmeni, pirozhki, blini, ringa balığı ve saire bir sürü votka mezesi söyledik. Hoş da bir yer ama biz pek verim alamadık. Garsonumuz da çok suratsızdı. İğdeli kokteylleri Kopenhag'da deneyip sevdiğimden, burada iğdeli dondurma denemek istiyordum ama tatlısı kusur kalsın diyerek kalktık. Aile politikamız hesabı ödedikten sonra çemkirmektir. Burada da hesabı ödedikten sonra hostes kızlara surat ekşitmeden memnuniyetsizliğimi anlattım. Özür dileyip matruşka içinde votka hediye ettiler.

Kısa kısa:

- Rusya'da (ama Moskova mı, St. Petersburg mu şimdi hatırlayamıyorum) Tanuki diye bilindik bir Japon lokantasında sushi yemiştik. Oraların Sushi Co.'su sanırım; gayet de güzeldi.
- Tretkakov Gallery'nin kafesinde çok güzel medovik yedim. Medovik ballı Rus pastası. Yurdumuza onca Rus gelin geldi de, şu medovik pastayı bir tiramisu gibi kültürümüze katamadılar. Bu konuya çalışılsın biraz.
- Bizde Rus salatası, Amerikan salata diye geçen şey aslen Salad Olivier.

No comments:

Post a Comment