Şangay’da kısa bir süre kalsam da market alışverişi yapmaktan geri durmadım.
Elli kilometre ötemdeki Almanya’da bile büyük bir mutlulukla market gezerken
kendimi nasıl tutabilirdim ki? Kocam da benim gibi marketsever olduğu için uzun
uzun çeşit çeşit market gezdik. Şangay’da eve yakın iki tür market vardı; biri
Çinlilerin alışverişini yaptığı, Hollanda standartlarına göre dev, Çin’e göre
minik bir Tesco, bir de yabancıların alışveriş yaptığı, ithal ürünlerle dolu
City Shop.
Her iki markette de pek çok temel ihtiyaç malzemesinin üzerinde İngilizce
açıklamalar vardı, Heyecan verici olan çeşit bolluğuydu, çeşitli meyve
göreceğimi biliyordum mesela ama otuz bin çeşit pirinç, noodle, bir duvar
dolusu tofu cinsi görünce bu Asya mutfağının bir derya deniz, benim daha çook
yolum olduğunu bir daha anladım. Şaşırmadım ama, noodle, pirinç derken abartmış
marketler ekmek konusunda epey zayıftı. Bir takım Avrupa reçetelerine göre
yapılmış ekmekler aldık ama hiçbiri tam da
olmamıştı.
Elbette her Asya ortamları akla geldiğinde konusu açılan yılanları,
kurbağaları ve çeşitli böcekleri gördüm. Bütün bunların Tesco’da satılıyor
olması beni ilk başta güldürse de, hoşuma da gitti. Bunun yanısıra, kasap
bölümünde bizim Hollanda’da sadece özel dükkanlarda bulmaya alıştığımız ilginç
et kesimleri, sakatatlar, paçalar, beyinler ve hayvan kelleleri, pişmiş ve çiğ
halde
bulunuyordu.
Kuruyemiş ve kurutulmuş meyve stantlarının (Bu stantların büyüklüğü ufak bir
dükkan kadardı bu arada.) önünde kendimden geçtim diyebilirim. Onlarca çeşit
baharatla tatlandırılmış kuruyemişlerden, kurumuş lychee'den kurumuş kaktüs
meyvesine kadar çeşitlerin olduğu kuru meyvelerden yaptırdığım karışık
paketlerle buradaki arkadaşlarımın aklını aldım. Ayrıca Çinlilerin kendilerine
has, neredeyse bir yıl bayatlamayan, gıda boyasıyla renklendirilmiş tuhaf
kurabiyeleri de çok rağbet gördü burada. Susam helvası gibi olan şekerlemeler
de. Bir de kabuk tarçın, yıldız anason, biber gibi baharatlar ve ona yakın
çeşit kurumuş çiçek ve yeşil çay alarak döndüm eve, hem çok enteresan, hem de
çok ucuzlardı. Bu alışverişten öyle memnun kaldım ki, geçtiğimiz aylarda kocam
bir daha Çin’e gittiğinde tekrar sipariş
verdim.
Biz de,
Mügeler'in Brezilya’ da yaptığı gibi bir gün bütün merak ettiğimiz meyvalardan
azar azar alarak deneme yaptık. Hayatımda hiç görmediğim 'salak' isimli meyveyi de
böyle tattım. Çok şık bir ayakkabı/çanta gibi görünmesine rağmen tadında çok iş
yoktu bence. Ama yıllar evvel Pekin’ de de şekerlemesini yiyip tadına
doyamadığım hünnapı öyle sevdim ki dönerken bolca götürdüm.
Daha ilginci, diğer bildiğim meyveler bile bizim burada yediklerimizin
technicolor versiyonları gibiydi. Sentetik aromaların tadının niye
öyle olduğunu Çin’de anladım desem yeridir, Çin’deki meyvelerin tadı aynen öyle
yoğun çünkü. Mandalinalar bizim mandalinalardan çok daha kokulu ve tatlı,
mangoların çok farklı bir tat derinliği var, adeta durian'a yaklaşan, soğansı
ama çok lezzetli bir tat. Sebzeler güzel, çeşitli ve ucuzdu, özellikle onlarca
çeşit lahana ve brokolinin arasında burada yaşasam neler neler pişiririm diye
düşündüm. Sonradan gittiğim bir kapalı sabit pazarda ise harika beyaz
patlıcanlar ve pembe domatesler gördüm. Hani bizim bir türlü kıyıp da
pişiremediğimiz, çiğ yediğimiz pembe domateslerden, hemen biraz aldım
elbette.
Kozmetik ürünleriyle çok ilgilenmeme rağmen almam mümkün olmadı,
markette gördüklerimin çoğu cilt beyazlatma ürünleriydi çünkü. Yine de birkaç
tane şu bütün ürünün bir ıslak mendile yedirilmiş olduğu, maska benzeyen
cinslerden maske aldım ve Hollanda’ ya gelince o maskelerin Asya göz yapısına
uygun şekilde küçücük göz delikleri açılmış olduğunu fark edince çok
eğlendim.
Fiyatlara gelirsek, ben dünyanın market alışverişinde en pahalı
ülkelerinden birinde yaşadığım için fiyatlar bana çok ucuz geldi. Ama
yabancıların çoğunlukla gittiği City Market’teki Alman fırınında ekmekler
Hollanda’ya göre bile pahalıydı, haliyle hepsi ithal olan peynir ve tereyağı
da. Son yıllardaki bebek mamalarındaki melamin skandalından beri özellikle
Hollanda mali bebek mamaları çok popüler olduğu için bu malları markette çok
pahalıya gördüm, açıkçası içim acıdı. Sadece zengin insanların çocuklarını
sağlıklı besleyebilme lüksüne sahip olduğu, gelir adaletsizliği ile dolu bir
ülkede şanslı bir konumda olmaktan dolayı biraz
utandım.
Son olarak, Çin’deki
marketlerde iş gücü bol olduğu için herhalde, kasaların ucunda bekleyen
‘paketleyici’ ler vardı. Bu insanlar sen alışverişini öderken el çabukluğu ile
iki dev gibi plastik poşeti iç içe geçiriyor (Hollanda’da markete markete
götürmek adettir, yoksa parasıyla poşet almak zorunda kalırsın.) ve müthiş bir
el çabukluğu ve beceri ile bütün alışverişini ‘torbalıyor’. İşte buna -korkunç
çevre düşmanı olduğu için kendi torbalarımı getirerek- alışabilirdim
sanırım.
No comments:
Post a Comment