Zanzibar'da aç
kalacağımı sanıp yanımda yulaf ezmesi götürsem de, yemeklerini
çok sevdim. Ayrıca ada yüz elli yıl kadar önce İran ve Arap istilasına uğradığı,
Hint okyanusunda olduğu için bizim damak tadımıza uygun bir sürü baharatlı
yiyecek, pilav, et ve deniz mahsulleri yeniyor. Tropik bir bölgede olduğu için
de bir sürü egzotik meyvesi de var.
Önce meyvelerden başlayayım. Bütün tropik kuşak boyunca yetişen jackfruit diye bir
meyve var mesela, tropik meyveli sakızlara benzeyen ama onlara bin basan bir
tada sahip. Bir sürü egzotik meyveyi ithal edip bir kısmını da burada
yetiştirmeye başladılar ama bu yok. Oysa bayimizden ısrarla istenecek cins bir
şey. Ahmet, "Hayatımda yediğim en güzel meyve," dedi. Baobap ağacının
meyvesini ise pembe boyayla şekere batırıp hazırlıyor, öyle yiyorlar. Sonradan
okuduğuma göre C vitamini bol bir şeymiş. Adı, umbuyu. Küçük Prens'i
seven herkese bir şey der baobap ağaçları. Meyvesini de o heyecanla yedim.
Çarkıfelek meyvesi ise bence bir şeye benzemiyor. Üstelik sanki matah bir
şeymiş gibi bununla puding falan da yapıyorlar. Bir de kırmızı
muz diye bir şey varmış. Muzu çok sevdiğimden açık büfede görünce hemen atladım. O kadar acı bir tadı vardı
ki, sadece tek bir ısırık alabildim. Ama o küçük ısırık bile on dakika içinde
yaldır yaldır odaya koşturup kusmama yetti. Ahmet'in de midesi bozuldu. Belki
de büfe dekoruydu, bilemeyeceğim. Bu kafayla yarın öbür gün Antalya
sahillerindeki otellerde sepet şeklinde oyulmuş karpuzları da koluma takar
götürürüm artık. Daha ne vardı hatırlamıyorum. Bir de durian'ı pazarda
sordum ama mevsimi değilmiş. Artık kısmetse başka baharlara.
Onun dışında böyle bildiğimiz köfte falan da vardı. Ama köftenin içine
zencefil konmuştu mesela. Çok da güzel oluyormuş. Döndükten sonra birkaç kez
yaptım. Her tropik adada olduğu üzere deniz ürünleri burada da bol ve
dolayısıyla ucuz. Hindistan cevizi sütünde pişmiş muz var ama gerek yok. Hint
mutfağından acı baharatlı patates krokete benzeyen kachori yapıyorlar.
Sonra safranlı, tarçınlı, bizim iç pilavlara benzer Acem işi pilavlar yeniyor.
Araplardan kalma şiş etler yapılıyor. Adaya kim geldiyse, yemeklerini bırakmış.
Bunlar bize uzak şeyler olmadığı için karnım doydu.
Bir de Zanzibar'da çeşit çeşit baharat üretilip ihraç edildiği için adanın
olayı olduğu üzere baharat turuna çıktık. Hakikaten ciddi bir tarım uğraşları
var mı bilemeyeceğim. Bence saldım çayıra mevlam kayıra tekniğiyle, tropik
iklimde kendiliğinden yetişiyor onca şey. Muskat böyle kayısı
gibi bir meyvenin çekirdeği aslında. Vanilya ise bir çeşit sarmaşıkmış mesela ve istilacı bir bitkiymiş. En az üç ay
boyunca muhakkak gölgede kurutulması gerekiyormuş. Güneşte kurursa çöp.
Kurumadan önceki yeşil halini görünce önce bir çeşit fasulye sandım. Tarçına
baharatların kraliçesi, karanfile baharatların kralı diyorlar. Bir de tur
rehberi tarçının ağacının her yerinden ayrı faydalanıldığını söyledi. Kökleri
nefes açıcıymış. Gösterdi; köklerin tarçınla alakası yoktu, bildiğimiz Vicks
gibi kokuyordu valla. Tur boyunca en az yirmi-otuz çeşit baharat, ot tanıdık,
hepsini yetiştiği yerde gördük. Turun sonunda bir sürü baharat aldım. Baharat
ülkece olayımız olduğu için, annemle kardeşim Kamboçya'dan, Zanzibar'dan baharat
taşımama çok gülüyor. Baharatın oralarda ne kadar ucuz olduğunu onlara
anlatamadım bir türlü. Burada 12 liraya satılan tek bir vanilya çubuğunun beş
tanesi orada 2 dolar. Burada içinde 7-8 tane bulunan şişelerde 7 küsur liraya
satılan tarçın kabuklarının içinde en az 30-40 çubuk bulunan küçük bir torbası
yine 2 dolar. Söylüyorum ama yine de dalga geçiyorlar.
No comments:
Post a Comment