Thursday 1 September 2016

Zanzibar


Zanzibar'da aç kalacağımı sanıp yanımda yulaf ezmesi götürsem de, yemeklerini çok sevdim. Ayrıca ada yüz elli yıl kadar önce İran ve Arap istilasına uğradığı, Hint okyanusunda olduğu için bizim damak tadımıza uygun bir sürü baharatlı yiyecek, pilav, et ve deniz mahsulleri yeniyor. Tropik bir bölgede olduğu için de bir sürü egzotik meyvesi de var.
Önce meyvelerden başlayayım. Bütün tropik kuşak boyunca yetişen jackfruit diye bir meyve var mesela, tropik meyveli sakızlara benzeyen ama onlara bin basan bir tada sahip. Bir sürü egzotik meyveyi ithal edip bir kısmını da burada yetiştirmeye başladılar ama bu yok. Oysa bayimizden ısrarla istenecek cins bir şey. Ahmet, "Hayatımda yediğim en güzel meyve," dedi. Baobap ağacının meyvesini ise pembe boyayla şekere batırıp hazırlıyor, öyle yiyorlar. Sonradan okuduğuma göre C vitamini bol bir şeymiş. Adı, umbuyu. Küçük Prens'i seven herkese bir şey der baobap ağaçları. Meyvesini de o heyecanla yedim. Çarkıfelek meyvesi ise bence bir şeye benzemiyor. Üstelik sanki matah bir şeymiş gibi bununla puding falan da yapıyorlar. Bir de kırmızı muz diye bir şey varmış. Muzu çok sevdiğimden açık büfede görünce hemen atladım. O kadar acı bir tadı vardı ki, sadece tek bir ısırık alabildim. Ama o küçük ısırık bile on dakika içinde yaldır yaldır odaya koşturup kusmama yetti. Ahmet'in de midesi bozuldu. Belki de büfe dekoruydu, bilemeyeceğim. Bu kafayla yarın öbür gün Antalya sahillerindeki otellerde sepet şeklinde oyulmuş karpuzları da koluma takar götürürüm artık. Daha ne vardı hatırlamıyorum. Bir de durian'ı pazarda sordum ama mevsimi değilmiş. Artık kısmetse başka baharlara.  
Onun dışında böyle bildiğimiz köfte falan da vardı. Ama köftenin içine zencefil konmuştu mesela. Çok da güzel oluyormuş. Döndükten sonra birkaç kez yaptım. Her tropik adada olduğu üzere deniz ürünleri burada da bol ve dolayısıyla ucuz. Hindistan cevizi sütünde pişmiş muz var ama gerek yok. Hint mutfağından acı baharatlı patates krokete benzeyen kachori yapıyorlar. Sonra safranlı, tarçınlı, bizim iç pilavlara benzer Acem işi pilavlar yeniyor. Araplardan kalma şiş etler yapılıyor. Adaya kim geldiyse, yemeklerini bırakmış. Bunlar bize uzak şeyler olmadığı için karnım doydu.
Bir de Zanzibar'da çeşit çeşit baharat üretilip ihraç edildiği için adanın olayı olduğu üzere baharat turuna çıktık. Hakikaten ciddi bir tarım uğraşları var mı bilemeyeceğim. Bence saldım çayıra mevlam kayıra tekniğiyle, tropik iklimde kendiliğinden yetişiyor onca şey. Muskat böyle kayısı gibi bir meyvenin çekirdeği aslında. Vanilya ise bir çeşit sarmaşıkmış mesela ve istilacı bir bitkiymiş. En az üç ay boyunca muhakkak gölgede kurutulması gerekiyormuş. Güneşte kurursa çöp. Kurumadan önceki yeşil halini görünce önce bir çeşit fasulye sandım. Tarçına baharatların kraliçesi, karanfile baharatların kralı diyorlar. Bir de tur rehberi tarçının ağacının her yerinden ayrı faydalanıldığını söyledi. Kökleri nefes açıcıymış. Gösterdi; köklerin tarçınla alakası yoktu, bildiğimiz Vicks gibi kokuyordu valla. Tur boyunca en az yirmi-otuz çeşit baharat, ot tanıdık, hepsini yetiştiği yerde gördük. Turun sonunda bir sürü baharat aldım. Baharat ülkece olayımız olduğu için, annemle kardeşim Kamboçya'dan, Zanzibar'dan baharat taşımama çok gülüyor. Baharatın oralarda ne kadar ucuz olduğunu onlara anlatamadım bir türlü. Burada 12 liraya satılan tek bir vanilya çubuğunun beş tanesi orada 2 dolar. Burada içinde 7-8 tane bulunan şişelerde 7 küsur liraya satılan tarçın kabuklarının içinde en az 30-40 çubuk bulunan küçük bir torbası yine 2 dolar. Söylüyorum ama yine de dalga geçiyorlar.

No comments:

Post a Comment